Zehrimi akıtmam lazım bir şekilde. O yüzden bu kadar karamsar yazıyorum. Evet, çok da abartıyorum. Yani her şeyin üstüme gelmesi durumu yok. Belki ben öyle görüyorum. Belki öyle görmek istiyorum. Bilmiyorum. Bunu size direk olarak da söyleyebilirdim pekâlâ. Nedense yazmayı tercih ettim. Belki de insanlarla konuşurken, yazarken olduğum kadar rahat olmadığımdandır. Özellikle sevdiğim inşalarla konuşurken… Bir de siz ne bileyim hep meşgul gibisiniz. Ben de sizi rahatsız etmekten nefret ediyorum. Buna ilaveten benden bıkmanızdan korkuyorum. Tamam, öğrenicinizim falan feşmekân fakat her şeyde bir yere kadar değil mi? Sürekli muhtelif yerlerden biten bir çocuğum ve bu hiç hoş değil. Farkındayım. Ama söz verdim kendime. Daha az rahatsız edeceğim sizi.
Babamdan çok değer veriyorum size. Neden bilmiyorum. Aslında o kadar sevgisiz yahut ilgisiz büyüyen bir çocuk değildim. Aksine annem çok ilgilendi benimle. Okulumdu, servisimdi… Mesela 3 yaşından beri okula gidiyorum. Öğrencilik hayatımın tamamına yakına serviste geçti. Sessiz, akıllı, başarılı ve terbiyeli bir çocuktum. Yani öyle diyorlar bana beni anlatırken. Çok geç gelen bir bebekmişim; annemler hep üzerime titredi. Ama çok da iyi davranmadılar evde yalnızken. Hayır, hayır hiç dövmediler. Haklarını onları sırtımda taşısam dahi ödeyemem. Ama tek çocuklarının hatasız, mükemmel ve başarılı bir mahlûk olmasını istediler. Akademik zırvalarda başarılı olmamı istediler. Dolayısıyla benim başarısız olma lüksüm yoktu. Çoğu zaman ben de yoktum. Annemin günde, babamın rakı masasında göğsünü gere gere anlattığı bir Gözde vardı. Doktor Gözde! Mimar Gözde! Psikolog Gözde! Ama nihayetinde ben bunlardan hiç birini istemedim. Hiç biri olamam. Ben sadece Gözde olabilirim. Yazı yazmayı seven, kitap kokulu hayalleri ola, kafasının üstünde gitar taşıyan, tek amacı sahneler olan mini minnacık bir kız: ben, Gözde. Aynı hayalleri kurarım küçüklüğümden beri. Hiç değişmediler. Daha yeni söylüyorum insanlara hayallerimi. Sonra bir bakıyorum ki sıcacık hayallerimin üzerine bir ova buzlu su dökmüşler. Buz kesiliyor o zaman içim ve kimseye itimadım kalmıyor. Benim yaşımdaki birine göre çok karamsar ve ciddi sözler bunlar. Ama ne yapayım? Benim tek derdim hoşlandığım insan yahut notlarım değil maalesef. Öyle olması daha mı iyi olurdu bilmem ama elimdeki benle idare etmek durumundayım.
Cidden ben niye sadece notlarına üzülen ya da “çıktığı” insan sayısı onu geçmediği için üzülen güzel kızlardan yaratmamış Tanrı? Sanki o kızları yaratmış, sonra elindeki mallar ziyan olmasın diye beni yaratmış. Yaratılıştan kayıbım ben. Vakit kaybıyım. Çünkü eninde sonunda etrafımdaki herkes hayal kırıklığına uğruyor. Kime dokunsam üzülüyor. Herkesten çekeceğim kendimi. Hem siz de demiştiniz “Yalnızlık ilham vericidir.” diye. Haklısınız. Neredeyse her konuda olduğu gibi bu konuda da haklısınız.
Daha önce size söylemedim ama çok kıskanıyorum kızınızı. Sadece sizin kızınızı değil; Ergün hocanın kızını da kıskanıyorum mesela. Ama kişisel bir olay değil, yanlış anlamayın. Aranızdaki bağı kıskanıyorum. Burada bitirmek zorunda hissediyorum. Aslında yazarak anlatacağım sürüyle şey var ama neyse. Hem defter burada hoş ; yazarım elbet.